DNA KEŞFİ VE DNA BENZERLİKLERİ
Berna Türkmen- Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, Haliç Üniversitesi
Geçmişten
günümüze kadar bilim insanları tarafından gerçekleştirilen birbirini
destekleyici ve tamamlayıcı nitelikteki araştırmalar günümüz teknolojilerinin
temelini oluşturmuştur.
Mendel’in
1866 yılında bezelye bitkileriyle yürüttüğü melezleme çalışmalarıyla kalıtımın
ilkelerini ortaya çıkarması, Miescher’in 1868 yılında çekirdekte asit
özelliğinde bazı maddelerin varlığına dikkat çekmesi, Avery ve arkadaşlarının
1944 yılında DNA’nın genetik bilgiyi aktardığına ilişkin ilk kanıtı elde
etmesi, Watson ve Crick’in 1953 yılında DNA’nın çift sarmal yapısını keşfi ve
diğer benzer araştırmalar nükleik asit dizileme sistemlerinin kökenini
oluşturmuştur.
1860’ların
sonunda İsviçreli doktor Friedrich Miescher hücrelerin kimyasal
yapısını ve işlevlerini anlayabilmek için araştırmalar yapmıştır.
Araştırmalarında beyaz kan hücrelerini kullanmaya karar verip kullanılmış sargı
bezlerindeki iltihap sıvısından beyaz kan hücrelerini ayrıştırmaya
çalıştı. Friedrich Miescher ilk olarak hücredeki proteinleri inceledi. Ancak deneyleri sırasında özellikleri
proteinlerle tam olarak uyuşmayan bir madde keşfetti. Bu maddeye, hücre
çekirdeğinin içinde bulunduğu için, nüklein (çekirdek özü) adını
verdi. Asit özelliği gösterdiği belirlenen bu madde daha sonra “nükleik
asit” ve nihayetinde "deoksiribonükleik asit" (DNA) olarak
isimlendirildi.
Sonraki
yıllarda devam eden araştırmalar sonunda DNA’nın fosfat, şeker ve baz (adenin,
guanin, sitozin ve timin) gruplarının bir araya gelmesiyle oluştuğu anlaşıldı.
Ayrıca adenin bazları ile timin bazlarının, sitozin bazları ile de
guanin bazlarının eşit sayıda olduğu Erwin Chargaff tarafından gösterildi
(Şekil 1).
Şekil 1: DNA Üzerinde Bulunan Bazlar
25 Nisan 1953 yılında ise DNA’nın birbirlerine sarmal şekilde
bağlı iki zincirden meydana geldiği James Watson ve Francis Crick tarafından
ortaya kondu.
İnsanoğlunun
milyonlarca yıldır var olan diğer canlılardan bazılarıyla arasında genetik
benzerlik bulunmaktadır. Bu gen benzerlikleri hesaplanırken genom haritasından
faydalanılır. Genom haritaları sayesinde canlıların genetik özelliklerinin
neredeyse tamamının çıkarılması mümkündür. DNA testleri, genom haritasını
anlamada yardımcı olabilir, zira DNA testi de bir nevi genom haritası ürünüdür.
Genom haritasından çıkartılan canlı özelliklerinin, nükleotid karşılaştırmaları
sonucunda benzerlik oranları elde edilir.
İnsan
DNA'sının yaklaşık %8'i insan soyunun geçmişindeki bizi enfekte edememiş
virüslerin kalıntısıdır.
Homo sapiens (insan) ile neandertal : %99 – 98
İnsan ile şempanze : %98 - 86
İnsan ile bonobo : %96 - 88
İnsan ile köpek : %90 – 86
İnsan ile sığır : %87 - 75
İnsan ile sıçan : %87 - 72
İnsan ile ev faresi : %85 - 70
İnsan ile zebra : %78 - 74
İnsan ile tavuk : %68 - 57
İnsan ile turpgiller : %65 - 50
İnsan ile pirinç : %62 – 45
İnsan ile meyve
sineği : %45 - 37
İnsan ile sivrisinek : %44 - 36
Bilim
insanları onlarca yıl önce şempanzelerin bizim en yakın evrimsel kuzenlerimiz
olduklarını, kabaca %98–99 oranında genetik benzerlik bulundurduklarını buldu.
İş DNA’ya geldiğinde, bir insan şempanzeye, farenin sıçana olduğundan daha
yakındır. Lakin, genomdaki ufak farklılıklar bütün farkın sebebidir.
Bugün kimse tam olarak hangi bölümlerde
olduklarını ya da nasıl çalıştıklarını bilmiyor, ama hücrelerimizdeki
nükleonlarda bol miktarda aminoasit vardır, belirli bir sıra ile
düzenlenmişlerdir ve bize soyağacındaki en yakın kuzenlerimizden daha akıllı
olmamızı sağlamaktadırlar. Bize yazma, okuma ve konuşma yeteneklerini, senfoni
yazmamızı, başyapıtlar çizmemizi, ve bizi biz yapan moleküler biyoloji
araştırma yeteneğini bağışlarlar.
İnsanla şempanze
arasında genetik benzerlik % 98, 8 olduğu bilinen bir bilgidir. İki oyun
zarının aynı anda 6 gelme olasılığı 1/36 dır (36 da 1), yani (1/6 x 1/6 =
1/36). Matematiksel olarak 3 milyar insan nükleotidinin, % 98, 8 oranında
şempanze nükleotidine bezeme olasılığı (1/4 x1/4 x 1/4…)dür. Bu 3 milyar tane
1/4´ün birbiri ile çarpımı anlamına gelmektedir. Çıkan sayının, denizlerdeki
tüm kum taneciklerinin sayısından bile fazla olacağına emin olabilirsiniz.
Böyle bir olasılığın gerçekleşmesi, gök yüzünde uçakla giderken, dünyanın
herhangi bir yerine atılan bir toplu
iğneyi arayıp bulmaktan bile daha zordur.
Sokakta
yürüyen herhangi iki insanın DNA’ları arasındaki fark %0,1 dir. Bu kabaca 3
milyon harftir (3.000.000.000 x 0,1/100 = 3.000.000 ). Şempanze ile aramızdaki
fark %1,2 dir. Bu 36 milyon harfdir (3.000.000.000 x 1,2 /100 =
36.000.000). İnsanda yaklaşık olarak 30.000 gen olduğu tesbit edildi.
Şempanzede de hemen hemen eşit sayıda ve küçük farklarla aynı genler
bulunmaktadır. 30.000 geninin %1,2 si 360 gen dir.(3.0000 x 1,2 / 100= 360 ).
Şimdi şöyle bir şey akla gelebilir. İnsanla şempanze arasında sadece 360
genmi farklıdır? Bu düşünce tam olmamakla beraber yanlıştır. Çünkü yüzde
%1,2 lik fark, 30.000 gen içerisine dağılmış bir şekilde bulunmaktadır.
KAYNAKÇA:
Berkay, E. G. , Şoroğlu, C. V. , Vural,
B. "Hastalıklar ve Antik DNA: Dün ve Bugün" . Sağlık Bilimlerinde
İleri Araştırmalar Dergisi 2 (2019 ): 41-50 https://dergipark.org.tr/tr/pub/sabiad/issue/48227/610567 (E.T: 14.03.2022)
KIZMAZ, M. Z., PAYLAN, İ. C., &
ERKAN, S. (2017). DNA Dizilemenin Tarihsel Gelişimi. Gaziosmanpaşa Bilimsel
Araştırma Dergisi, 6(2), 47-53.
Okumuş, A. (2003). Genetiğin dünyada ve
Türkiye’de tarihsel gelişimi. Popüler Bilim Dergisi, 41(9), 871-882.
Yorumlar
Yorum Gönder